Dünyanın sayılı üniversitelerinden ve Türkiye’nin ilk vakıf üniversitesi olan Bilkent Üniversitesi’nin Gaziantepli rektörü Prof.Dr.Abdullah Atalar ile kariyeri, Bilkent Üniversite’nin kuruluş süreci ve hedeflerini içeren bir röportaj gerçekleştirdik.46 farklı ülkeden on binlerce öğrenciye gelecek odaklı kariyer sağlayarak eğitim veren Bilkent Üniversitesi’nin başında olan bir Gaziantepli Rektörün gözünden üniversitenin ileriye dönük hedeflerini konuştuk. Keyifle okuyacağınız röportajımız sizlerle..

Rektör Prof.Dr.Abdullah Atalar'ı tanıyalım;

-Gaziantep’te dünyaya geldiniz ve daha beş yaşında iken babanızın görevi dolayısı ile Ankara serüveniniz başladı. Okul hayatınıza Ankara’da devam ettiniz. Ankara’ya gittikten sonra Gaziantep ile olan ilişkileriniz devam etti mi?

1954 yılında Gaziantep’te doğdum. 5 yaşında iken babamın görevi dolayısı ile Gaziantep’ten ayrıldık. 1960 ihtilalı olunca babamın mühendisliğini yapmış olduğu inşaat durduruldu ve Ankara’ya geldik. İkinci sınıftan itibaren Ankara’da okudum ve Ankara’da büyüdüm. Ancak her yıl Gaziantep’e gider gelirdik. Alleben Deresi’nin yanında dedemin çiftliği vardı Ayuş hanım Konağı bizim çiftliğin bağ eviydi ve orada her yaz bir iki ay kalırdık. Babamın basası Abdullah Atalar Antep harbinde kahramanlık yapmış birisi. Ben doğmadan önce dedem eşkıyalar tarafından vurulmuş. Ben liseye gidinceye kadar Gaziantep’e her yıl gider gelirdim. Lise için Ankara Fen Lisesi’ni kazandım. Liseyi bitirdikten sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği bölümünü kazandım. Orayı bitirdikten sonra da Amerika’ya doktora yapmak için başvurdum ve Stanford Üniversitesi’ni kazandım. 1978 yılında doktoramı tamamladım. Bir yıl kadar özel bir firmanın araştırma laboratuarında çalıştım.

-Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde eğitiminizi tamamladıktan sonra doktora için Amerika’da Stanford Üniversitesi’ni kazandınız ve oradaki eğitiminizi tamamladıktan sonra Amerika’da kalmak yerine tekrar Türkiye’ye döndünüz. Türkiye’ye dönme sebebinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

1980 ihtilalından birkaç ay önce Türkiye’ye döndüm ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde hocalık yapmaya başladım. Amerika’da da kalabilirdim ancak Türkiye’ye borcum olduğunu düşündüğüm için hiç düşünmeden Türkiye’ye döndüm. Türkiye’ye döndüğümde Amerika’da aldığım maaş Türkiye’nin tam onda biri kadardı. Para için değil ülkeme olan borcumu ödemek için tekrar döndüm. ODTÜ’de iki yıl çalıştıktan sonra bir Alman firmasında bir yıl kadar görev yaptım. Görev yapmamın sebebim de Amerika’daki tezimi Almanya’nın lisans alarak ticari hayata dönüştürmeye çalışmasından kaynaklandı. Almanya’da bu projenin liderliğini yaptım.

Bilkent Üniversitesi’nin kurucularından olan ilk altı akademisyen arasında yer aldınız. Bilkent Üniversitesi’nin kurucusu olan İhsan Doğramacı’nın sizi keşfetmesi ve Bilkent Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nün kurucusu olarak atanma sürecinizi anlatabilir misiniz?

ODTÜ’ye döndükten bir yıl sonra da Bilkent Üniversitesi kuruluşu başladı. İhsan Doğramacı hoca görüşmek üzere beni davet etti. İhsan Doğramacı hoca benim özgeçmişimde İngilizcenin yanında Almanca bildiğim için mülhakatımı Almanca olarak gerçekleştirdi. Sonra 1986 yılında Bilkent Üniversitesi’nin ilk altı hocasından birisi olarak elektrik mühendisliği bölümünün kurucu hocası olarak atandım. Bilkent Üniversitesi’nin kuruluşunda görev yaptım. İlk öğrencilerimiz 1986 yılında geldi. İlk yıl olmasına rağmen ilk 100’den 49 öğrenci üniversitemize geldi. İkinci yıl ilk yüzde 79 öğrenci geldi. Bilkent Üniversitesi İhsan Doğramacı hocanın vizyonu ile çok güzel bir başlangıç yaptı. İyi öğrencileri çekmeyi başardı. Bilkent Üniversitesi’ne ilk yılından itibaren çok önem verdik.

Bilkent Üniversitesi’nin kurulduğu yıldan bu yana hiç değiştirmediği bir başarı anket sistemi var. Bu sistem ile akademisyenler öğrenciye değil öğrenciler akademisyenlere not veriyor ve akademisyenlerin çağın gereklerine ayak uydurması sağlanıyor. Bu sistem hakkında bilgi verebilir misiniz?

1986 yılından itibaren hiç değiştirmediğimiz bir sistemimiz var okulun bitmesine iki hafta kala öğrenciler anket usulü ile hocalarına not veriyorlar. Bu notlar hemen hocaya gitmiyor. Hoca öğrencinin notlarını yayımladıktan sonra öğrencinin hocaya verdiği notlar internette yayınlanıyor. Bu kontrol sistemi hocaların ders verirken daha dikkatli olmasını sağlıyor. Hocaların kendilerini çağın gereklerine uydurmalarını bekliyoruz. Yenilikleri öğrenmelerini istiyoruz. Bu yüzden araştırma yapmalarını ve bu araştırmalarını dünyanın en iyi dergilerinde yayınlamalarını bekliyoruz. 1992 ve 2010 yılları arasında İhsan Doğramacı Hocamızdan sonra Ali Doğramacı hocamızla da üniversitemiz çok ilerledi. Liderlerin bu başarısı ile yükselen üniversite başarımızı ben de elimden geldiği kadarıyla daha ileriye götürmek için çaba sarf ediyorum. Öğrencilerimize iyi eğitim vermek onlara iyi iş imkanları sunmak görevimiz. Yaklaşık 33 bin mezunumuz var. Onların şu anda ne iş yaptığını bir bir biliyoruz.

Gaziantep’in sizin için öneminden bahsederek Gaziantep ile olan ilişkilerinizden bahsedebilir misiniz. Gaziantep’e ziyaretleriniz devam ediyor mu?

Gaziantep doğduğum yer sevdiğim bir yer. Akrabalarım halen Gaziantep’te yaşıyor. Fırsat buldukça ziyaretlerine gidiyoruz. Gaziantep bizim kökümüz. Genetik olarak bağlı olduğumuz yer. DNA’larımızı aldığımız yerdir Gaziantep.

Ailecek eğitime büyük önem veriyorsunuz ve aile bireyleriniz Türkiye’nin önemli kademelerinde görev yapıyor. Ailenin eğitime verdiği önemi ve başarılarınızı anlatabilir misiniz?

Babamın amcası Rüştü Atalar Gaziantep’te ilk gazeteyi çıkaran kişidir. 1920’li yıllardan bahsediyorum. O zamanda iki kızı varmış ve birisi doktor birisi avukat olmuş. O yıllarda eğitime önem veren bir aile. Eğitime çok önem veren bir aileyiz. Babam da üniversitede hoca olmak istemiş ancak bakmak zorunda olduğu bir ailesi olduğu için iş hayatına atılmış. Benim kardeşim olan Ergün Atalar da üniversitemizde akademisyendir. Manyetik rezonans konusunda Türkiye’nin en önemli araştırmacılarından birisidir. Dünyada da sayılı araştırmacılardan biridir. Diğer kardeşim de ASELSAN’ın genel müdür yardımcısı.

Akademisyenlik hayatınızda Foto Akustik konusunda önemli bir makale yazdınız ve bu bilgiler doğrultusunda gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar bir çok hassas ölçümlerde halen kullanılıyor. Bu çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?

Foto akustik konusunda bir araştırma yapmam istenmişti. Lazer ışığının yere çarpınca çıkardığı ses ile ilgili. Bu sesi kullanarak bazı şeyleri ölçmek çok mümkün. Bu konuda araştırma yapıp makale yazmıştım. Foto akustik kullanılarak şu anda birçok ölçüm gerçekleştiriliyor.

Bilkent Üniversitesi’nin kurucu hocası olan İhsan Doğramacı ile uzun yıllar birlikte çalıştınız. İhsan Doğramacı hoca ile unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

İhsan Doğramacı hoca ile ilgili çok önemli hatıralarım var. Bize gösterdiği en önemli yol üniversitelerin ne binaları ne imkanlarıdır. En önemli şeyin içindeki insanlar olduğunu öğretmişti. Üniversiteyi üniversite yapan en önemli şey hocalar olduğunu öğrendik. Daha birkaç gün önce Raf Sancani hayatını kaybetti. 1989 yılı gibi kendisi Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı ziyaret ediyor. Turgut Özal’da Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nin tanıtılması konusunda İhsan Doğramacı hocaya ricada bulunuyor.  Raf Sancani’yi etkileyecek bir şeyler göstermem istendi. O sırada Amerika’dan gelmiş hocalarımız var. buraya kurdukları laboratuarlar ve cihazlar var. Onlarla ilgili güzel bir demo hazırladık. Turgut Özal Raf Sancani görmeden kendisi görmek istedi ve çok beğendi. Raf Sancani geldiğinde de demoyu Tugut Özal’ın kendisi anlattı. Kendisi de mühendis olduğu için sunumu kendisi yaptı. Sonrasında Turgut Özal geldi sohbet edip gidecek. O sırada da Bilkent Üniversitesi’nin su sorunu var. İhsan Doğramacı hocamız da Turgut Özal’ın o keyifli halini görünce üniversitenin sorununu dile getirdi ve su borularının küçük olduğunu yetersiz kaldığını dile getirdi. Turgut Özal tamam bu sorunu dile getirelim dedi. İhsan Doğramacı hocamız da öncesinde Devlet Su İşleri Genel Müdürü ile konuşmuş ve telefonda konuşmayı hazır bekletiyor. Turgut Özal’ın tamam demesi ile birlikte telefonu hemen Turgut Özal’a uzattı ve devlet su işleri genel müdürü ile görüştürdü. Turgut Özal telefonu kapatınca bize döndü ve bakın İhsan Doğramacı hoca böyle hızlı iş bitirir sizlerde böyle olun dedi.

Türkiye’nin ilk vakıf üniversitesi olan Bilkent Üniversitesi, Türkiye’deki diğer vakıf üniversitelerin de kurulmasında ön ayak oldu. Başarının yükselmesi için Bilkent Üniversitesi ile başlayan vakıf üniversitelerinin sürecini anlatabilir misiniz?

Bilkent Üniversitesi vakıf üniversitesi olarak diğer vakıf üniversitelerinin önünü açtı. Yaklaşık sekiz yıl sonra Koç Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Başkent Üniversitesi kuruldu. İhsan Doğramacı hoca diğer vakıf üniversitelerinin kurulmasında başrol aldı. Vehbi Sabancı ile Sabancı Ailesi ile gidip birebir görüşüp üniversite kurulması gerektiğini dile getirdi. Başkent Üniversitesi’nin ismini de İhsan Doğramacı hocamız vermiştir. Bilkent Üniversitemizin ismini de İhsan Doğramacı hocamız vermiştir. Sadece vakıf değil devlet üniversitelerine de örnek olduk. 1986 yılından sonra örnek olmamız dolayısı ile devlet üniversitelerinde de önemli bir ilerleme kaydedildi.

2004 yılında TÜBİTAK’a bilim kurulu olarak atanmanız ile TÜBİTAK’ta önemli değişimler gerçekleştirdiniz. TÜBİTAK’ta o zamana kadar ki var olan yaygın anlayışı değiştirme sürecinizi değerlendirebilir misiniz?

TÜBİTAK’a 2004 yılında bilim kuruluna atandım. TÜBİTAK’ın asıl görevinin araştırmayı desteklemek olduğunu kendisinin araştırma yapmasının birinci görevi olmadığını ikna etmeye çalıştım. TÜBİTAK birinci görev olarak sanki her şeyi ben yapmalıyım gibi bir algı içindeydi. Kendisine ayrılan bütçenin de yüzde 95’ini araştırma için yine kendisi kullanıyordu. Halbuki TÜBİTAK’ın birinci görevi araştırmalara destek olmasıydı. Bilim kuruluna atandığım dönemde bu yolda büyük bir adım attım. TÜBİTAK’a destek programları açıldı. Tam istediğimiz yere ulaşamasak da bu yönde önemli ilerleme sağlandı. Devletin bilime verdiği destek de bu yıllarda çok arttı. Dünyada örnek gösterilecek bilimsel destek ortamı ortaya çıktı. Bu sayede Türkiye’deki bilimsel çalışma destekleri de hızla ilerledi. 2011 yılında sürem dolduğu için ilişkim kalmadı.

Bilkent Üniversitesi hem Türkiye’de hem de dünyada eğitimdeki başarı konusunda en çok tanınan üniversite. Bu başarının sırrını aktarabilir misiniz?

İyi eğitim, mezunların başarıları, yeni  öğrencilere örnek oluyor. Dünya sıralamasında bir çok alanda Türkiye’nin ya en önde çıkan üniversitesi oluyoruz ya da ikincisi. Sadece Türkiye’de değil dünyada da en çok bilinen üniversiteyiz. Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde Bilkent Üniversitesi en çok bilinen üniversitedir.

Başarıyı her zaman daha yukarılara taşımak için İhsan Doğramacı hocanızdan aldığınız bir taktik var mı eğitimde başarı için sınır tanır mısınız?

Her zaman daha iyiye gitmek için imkanımız var. İhsan Doğramacı hocamızın bizlere öğrettiği en önemli şey bu. Her zaman daha iyiye gidecek bir yol vardır. Eğitim denilen şey öyle bir şey ki en iyisini yaptık bundan daha ilerisi olmaz diye bir şey yok. Öğrencilerin kültürel değeri de sürekli değişiyor. Öğrenci kültürüne göre de bizlerin yeniden değişmesi gerekiyor. Bir hocanın öğrencilere kendisini dinletebilmesi için çok daha gelişmesi ve dikkatli olması gerekiyor. Rektör olmama rağmen öğrencilerime ders vermeye devam ediyorum. Öğrencilerim ile tek tek ilgileniyorum. Öğrencilerin s orunlarını gördükçe hocalarımıza da tavsiyelerde bulunuyorum.

Türkiye’nin eğitim konusunda en zayıf gördünüz halkası nedir. Görmüş olduğunuz bu zayıf halkayı Cumhurbaşkanına da ulaştırdınız ve Türkiye genelinde bir dönüşüm yaşandı. Fark ettiğiniz sorunu ve eğitimde dönüşüme gidilen noktaları değerlendirebilir misiniz?

Türkiye’nin eğitimde önemli bir sorunu var. İlk orta ve lise eğitimini bizler çok doğru veremiyoruz. Bu konuyu açıkça Cumhurbaşkanımıza da bildirdim. Eğitim sisteminde büyük bir genişleme oldu. Ama aynı büyümeye eş değer eğitim kalitesi büyüyemedi. İngilizce de bunların başında geliyor. İngilizce küçük yaşta öğrenilecek bir şeydir. 18 yaşındaki bir insana İngilizceyi öğretmek hiç kolay değildir. Beş yaşındaki bir çocuk İngilizceyi aksansız bir şekilde öğrenirken 18 yaşındaki bir genç bunu başaramıyor. Bu sorunu üniversitelerde çözmek mümkün değil. İngilizceden taviz vermiyoruz. Belirlediğimiz seviyeyi geçmesi gerekiyor öğrencilerin. Sınavımızda 150 puan üzerinden 83.5 bekliyoruz. Pakistan’dan öğrenci geliyor aynı sınava geliyor 150 üzerinden 140 alıyor biz öğrencilerimizden 83.5 bekliyoruz. Bu sorunu Cumhurbaşkanımıza söyledikten sonra geçtiğimiz yıl ilkokulun dördüncü sınıf bittikten sonra beşinci sınıfta çocuklara İngilizce öğretilmesi gerektiği kararlaştırıldı. Uygulaması nasıl olacak göreceğiz. Bu uygulama ile sekiz on yıl sonra öğrencileri üniversiteye geldiğinde belli bir altyapıya sahip olacaklar.

Sn.Rektörümüz Atalar’a dergimize vermiş olduğu değerli paylaşımlarından ötürü teşekkür ediyoruz...