Aşını pişir söyle, sözünü döşür söyle ! Bilindiği gibi günlük yaşamda aile, toplum, yeme içme, meslekler, cinsiyet vb. hakkındaki düşünce ve sözler çeşitli şekillerde kısa yolla ifade edilmeye çalışılır. Ölçülü sözler, deyimler ve atasözleri gibi kalıplaşmış bu sözler sözlü ve yazılı kültürümüzde azımsanamayacak bir yer tutarlar. Muhtelif konularda ve daha ziyade ikilik ve üçlüklerle söylenen, tecrübe ve görüşleri yansıtan teknik yönden üstünlüğe sahip özlü ve ölçülü sözler farklı sınıflandırmalara tabi tutulurlar. Örneğin Prof.Dr.Doğan Kaya tarafından düzgüler(1) başlığı altında incelenen özlü ve ölçülü sözler genellikle iki mısradan oluşur. Ancak mısra sayıları ikiden sekize kadar çıkabilir. Ekmek Hızır’ın, su Hıdır’ın/Yiyin için kudurun ve İki kaynar bir coşar/Güzelin aşı tez pişer gibi. Düzgülerin hece sayıları iki ile on altı arasında değişebilir. Çoğunlukla yarım kafiye olmakla birlikte tam, zengin ve cinâslı kafiyelere de rastlanır. Tıngır elek tıngır sac/Elim hamur karnım aç ve Yazın ayransız/Kışın yorgansız (olmaz) zengin kafiyeli düzgülere, Aç seğirir/Tok geğirir ile Darı unundan baklava/İncir ağacından oklava (olmaz) zengin kafiyeli düzgülere örnekler olarak verilebilir. Balcının var bal tası/ Oduncunun baltası ile Sade pirinçle zerde olmaz bal gerektirir kazana/ Baba malı tez tükenir evlat gerek kazana örnekleri ise cinaslı kafiyeli düzgülerdir. Düzgülerin içerisinde en fazla yer tutan eserlerden birisi atasözleridir.
Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş halka mal olmuş öğüt verici nitelikteki bu sözlerde (2), insanların davranış biçimleri, töreleri, inançları, gelenek ve görenekleri, hayat tecrübeleri ve bilgileri ortaya konur. Atasözlerinin en önemli özelliklerinden birisi; söylenmesi için bir vesilenin ortaya çıkmış olmasıdır. Nadiren istisnalarına rastlansa da genel kural böyledir. Örneğin başlığımızdaki atasözü durup dururken neden söylensin? Atalarımız bize; bir işi yapabileceğimizi söyleyip öğünmememizi, o işi meydana getirdikten sonra öğünmeye hak kazanacağımızı, söylenecek sözlerin -düşünülüp, kimseye zarar vermeyecek, üzmeyecek ve en iyi bir şekilde tartılıp- beynin süzgecinden geçirilerek söylenmesi gerektiğini öğütlemektedir. Günümüzde çoğumuzun uygulayamadığı harika bir öğüt!
Kökenleri kimi zaman çok eski çağlara dayanmakta olan bu kalıplar; kimi ahlak kurallarının ya da yaşam denemelerinin ilk söylendiği/duyulduğu/yazıldığı varsayılan yerlerden çok uzaklarda ve çok zaman sonra hala var olmaya devam etmişlerdir.
Yaş, sınıf, meslek, iş farkı olmaksızın herkesin kabul ettiği- her zaman aynı kanıda olmasalar bile çoğunlukla birleştiği- hatta dokunulmazlık atfedecek kadar saydığı, milli değerlerini (mertlik, yiğitlik, ağırbaşlılık, sabırlılık, konukseverlik), folklorunu (mantığı, felsefesi, sağduyusu, öğüdü vb), sosyal (aile, eğitim, insanların birbiriyle çeşitli ilişkileri, yardımlaşma vb) ve ekonomik değerlerini, sanatını, dilini damıtmış sözlerin sadece kitaplarda yer alması yeterli değildir.
azı kesimlerce tutucu bir düzeni temsil ettiklerini ileri sürülse de bizlere sürekli kültür kodlarımızı işaret ederler ve bu kodları bizleri “biz” yapan temel taşlarımızdır. Bu kodları korumak ve nesillere aktarmak sanırım hepimizin bir parça görevi olmalıdır. Halkbilimci ve mutfak kültürümüzü ilgi alanımın merkezine oturtmuş biri olarak kendimi bu konuda bir şeyler söylemek zorunda duyumsuyorum. Bu nedenle
Gaziantep’te derlenen atasözlerinden birkaç örnek vermek istedim. Pek çoğunu anneannemde, annemden, babamdan duyduğum atasözleri için hemen Sayın Ömer Asım Aksoy’un “Gaziantep Ağzı” adlı başyapıtına baktım. (3) Bir kez daha Gaziantep’in yetiştirdiği O nadide insan ile aynı ilde doğmuş olmaktan gururlandım.
Analık usta, yumağı ufak yapar; çocuklar usta ekmeği çifte kapar. (Başkasını aldatmak için önlemler düşünen kimselere karşı başkaları da aldanmayacak önlemler alır.)
Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar: aslında ayran var. (Aslı pâk olan her zaman temiz kalır)
Aş (kazan) taşarsa çömçenin kıymeti kalmaz. (İstenmeyen bir durum meydana geldikten sonra onu önlemek için alınacak hiçbir önlem değer taşımaz)
Aş tuz ile (duzunan, dadıynan), tuz oran ile (oranıynan). (Bir şeyin hoşa gitmesi için bulunması gereken özelliklerin uyumlu olması gerekir.
Ayrandan aşağı katık olmaz. (Bir önemli ve önemsiz bazı şartları gerektirir. Bu şartlardan asgarisi bile sağlanamamış ise o iş özensiz olsa da gerçekleşemez.)
Örneğin Kaşgarlı Mahmut’un kitabında iki varyant (çeşitleme) olarak yer almış olan Atası acı yese oğlunun dişi kamaşır sözünün Tevrat‘ta yer aldığını biliyoruz.(4) Bu söz günümüzde Hakkari’de Büyükler elma yer, çocukların dişi kamaşır, Bolu ve Sinop’ta Babası (acı) elma yese. Oğlunun dişi kamaşır, Gaziantep’te Babasının yediği koruktan oğlunun dişleri kamaşır söylemlerindeki gibi karşımıza çıkmaktadır.
Kaynaklar:
(1) Kaya, Doğan., Anonim Halk Şiiri, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 409
(2) Türkçe Sözlük, TDK, 10. Bası, Ankara, 2005, s. 140.
(3) Aksoy, Ömer Asım. Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Ankara, 1984, c.I.s.36
(4) Boratav, Pertev Naili. Yüz Soruda Türk Halk Edebiyatı (Sunuş: Konur Ertop) (Türk Halk Bilimi I, K Kitaplığı, İstanbul, 2000, s.153
Not. Yazı 2017 yılında Metro Gastro Türkiye’nin Yemek Kültürü Dergisi’nde “Atasözlerimizde Beslenme Kültürümüzden İzler” başlıklı makalemin kısa bir özetidir.