Maliye Bakanlığı son zamanlarda hem mevzuat bazındaki yeni uygulamaları ile hem de yeni denetim sahaları oluşturarak piyasalar üzerindeki etkinliğini hayli arttırmış bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, Maliye Bakanlığının yapmış olduğu denetimlerin üç temel amacı bulunmaktadır. Birincisi Gelir Etkisidir; yani, Bakanlığın yapmış olduğu denetimler neticesinde kesilen ceza ve salınan vergiler ile Hazineye bir gelir oluşturulmaktadır. Beklenen gelir etkisi, denetimin türüne yoğunluğuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir.
Denetimin diğer bir etkisi ise ; Denetimin Caydırıcılık Etkisidir. Bilindiği üzere ülkemizde vergi inceleme oranı %3-4 civarındadır. Yani yüz mükelleften yılda sadece üç ile dört tanesi vergi incelemesine tabi tutulmaktadır. Bunun sebebi ise mükellef sayısındaki yüksek hacme oranla denetim elemanları sayısındaki yetersizlik. Denetim elemanlarının yetiştirilmesinin uzun zaman alması. Vergi incelemelerinin bir ile bir buçuk yıl gibi zaman almasıdır. Tüm bu sebeplerle vergi denetim elemanları sayısı maalesef istenilen seviyeye çıkamamaktadır .Ancak şunu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz ki; Maliye Bakanlığının son dönemdeki hamleleri piyasada bir caydırıcılık etkisi yaratmış durumda. Tabir caiz ise incelenen her yüz mükellefin dört tanesinin yarattığı tesir ile geriye kalan 96 kişi de kendisine mali yönden çeki düzen vermektedir.
Denetimin üçüncü etkisi ise Mükelleflerin Eğitilmesidir .Yani mükellef denetim sırasında yaptırıma maruz kaldığı noktalar da dahil olmak üzere, inceleme boyunca vergi mevzuatının nasıl uygulanması gerektiği konusunda da eğitilmiş olmaktadır.
Tekrar başa dönecek olursak, Maliye Bakanlığının son denetimleri ile piyasada önemli ölçüde bir caydırıcılık etkisi oluşmuş bulunmaktadır. Hal böyle iken vergi mükellefi olan işletmelerin de bu dönemlerde daha fazla hassasiyet göstermesini önermekteyiz.
Tabi ki Maliye Bakanlığı, inceleme süreçlerini hızlandırmak, risk faktörünün yüksek olduğu alanlarda denetimi yoğunlaştırmak adına yüzlerce konunun tamamına zaman ayırmak istememektedir.
Belirtilen risk faktörleri açısından dikkat edilmesi gereken konuları ise aşağıda başlıklar halinde sıralayacağız.
1-Enflasyon Muhasebesi Uygulamaları:
Öncelikli Denetim konularından birisi Enflasyon Muhasebesidir. Bilindiği üzere Enflasyon Muhasebesi en son 2004 yılında uygulanmış, geçen yirmi yıllık aradan sonra 2023 yılı sonu verileri üzerinden vergisiz, 2024 yılının başından itibaren de vergili bir şekilde yeniden uygulama alanı bulmuştur. Tüm eleştirilere rağmen Enflasyon Muhasebesi mali açıdan beklenen vergi geliri etkisini yaratmamış, öz kaynakları güçlü olan işletmelerde Ticari ve Mali zarar oluştuğu için ödenecek bir vergi de çıkmamıştır.
Bir çok işletme, 2024 yılı Geçici Vergi Dönemlerinde zarar beyan edince, Maliye Bakanlığı harekete geçmiş ve yüksek Enflasyon Muhasebesi zararı gösteren firmaları izaha davet edip, tatmin edici bir izah veya düzeltme yapmayan mükellefleri incelemeye sevkini sağlamıştır.
Mükelleflere tavsiyemiz,2024 yılı ve müteakip dönemlerde Enflasyon Düzeltmesi işlemlerinin kanun ve tebliğe uygun bir şekilde yapılması, ihtiyaç anında profesyonel yerlerden destek alınmasıdır. Zira bu konuda Maliye Bakanlığının geri adım atmayacağını düşünmekteyim.
2-İşletme Kasa Hesabının Yüksek Bakiye Vermesi:
İşletmelerin Kasa Hesabının yüksek bakiye vermesi, mali açıdan dikkate alınan ve riskli görülen bir durumdur. Şöyle ki; işletmenin 7.000 TL üzeri tüm ödeme ve tahsilatları banka veya finans kurumları aracılığıyla yapmaları gerekmektedir. Zira, son zamanlarda yapılan düzenleme ile de mükellef olmayan nihai tüketicilerin de mükellef olanlara yapacakları ödemeleri banka, kredi kartı yoluyla yapmaları veyahut bizatihi gidip 7000 TL üstü ödemeyi işletmenin banka hesabına yatırmaları zorunlu hale getirilmiştir. Aksi halde hem işletmeye hem de ödemeyi yapan nihai tüketiciye 5.000 TL’den aşağı olmamak üzere her bir işlem için işlem bedelinin %10’u kadar özel usulsüzlük cezası kesilecektir.
Hal böyle olunca işletmenin 7.000 TL’nin altındaki tahsilatları ancak elden yapabilecek ve kasayı da bu bakiyeler oluşturacaktır. Bu nedenle bir çok işletmenin milyonları bulan kasa bakiyesinin teorik olarak mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Zira 7.000 TL altında binlerce adet tahsilat işlemi yapılmalı ki “ milyon TL” tutarında bakiyeler oluşsun.
İşletmelerdeki kasa bakiyesi fazlalığı, Maliye Bakanlığınca; ya işletmeden para çekildiği veyahut kasada görünen paranın aslında elden kayıt dışı olarak işçilere veyahut işletmelere ödendiği yani bir kayıt dışılığın emaresi olarak değerlendirilmektedir.
Özellikle denetim elemanları, yüksek kasa bakiyelerinin işletmede fiilen bulundurulmadığını, dolayısıyla şirket ortak veya ortaklarına gayri resmi kar payı olarak dağıtıldığını kabul ederek, bu nedenle de cezalı tarhiyatlar önermektedirler.
Maliye Bakanlığı, yapay zekaya dayalı programlar marifetiyle yüksek kasa bakiyesi olan firmaları pekala tespit edebilmektedir. Dolayısıyla her zaman bu konuda hassasiyet gösterme lüzumu olmakla birlikte son zamanlarda bu hususta azami hassasiyet gösterilmesini tavsiye etmekteyiz.
Peki, ne kadarlık bir bakiye tutarı kasa fazlalığı olarak değerlendirilmektedir? İşletmenin büyüklüğüne ve faaliyet alanına göre değişkenlik göstermekle birlikte 300.000 TL ile 500.000 TL arası bir kasa bakiyesi normal işletme ihtiyacı olarak değerlendirilebilirken , bunun üstündeki bir tutarın özellikle de milyon üstü bakiyelerin kesinlikle inceleme riski taşıdığını açık bir şekilde belirtmek isterim.
3-Ortaklara Borç Para Verilmesi:
Şirket ortağı tarafından şirkete borç para verilmesi mazur görülmekle birlikte; şirket tarafından şirket ortaklarına borç para verilmesi mali açıdan uygun olmayan ve risk faktörü barındıran bir husus olarak değerlendirilmektedir. Çünkü ticaret hukuku teorisinde şirket ortağı şirkete yeterli sermayeyi koyar ve bunun karşılığında da şirketten kar payı alır. O yüzden şirket ortağının şirkete yeterli sermayeyi koymayıp borç para vermesi de bu teori kapsamında doğru bir kurgu değildir.
Bilhassa şirket tarafından kar dağıtımı yapılmaksızın şirket ortaklarına borç para verilmesi mevzuata açık bir şekilde aykırıdır. Zira, ortağa şirket tarafından bir borç para ödendiğinde bu bir fiili kar dağıtımı sayılmaktadır. Kar dağıtımlarında da öncelikle şirket bünyesinde %10 stopajın yapılıp, iş bu verginin vergi dairesine yatırılması gerekmektedir. Öte yandan kar dağıtımlarında sadece bu %10’luk stopaj değil kar payı alan şirket ortağı da Gelir Vergisi yönünden ayrıca vergilendirilmektedir.
Kar dağıtımının bu vergisel yüklerine katlanmamak için firmalar, ortaklarına borç para adı altında bir takım ödemeler yapmakta ve bu da işletmenin mali kayıtlarına yansımaktadır. Maliye Bakanlığı da elektronik ortamda verilen defter ve kayıtları yapay zeka ile süzüp şirket ortaklarına verilen borç paraları risk faktörü olarak değerlendirmekte ve inceleme sebebi olarak saymaktadır . Bu konuda akla şu soru gelebilir, şirket tarafından şirket ortağına ne kadarlık bir borç verme tutarı risk oluşturmaktadır diye? Şunu açık bir şekilde belirtmek isterim ki, şirket tarafından şirket ortağına verilen her tutardaki borç para risk faktörüdür ve inceleme sonucunu doğurabilir.
4-Finans Gider Kısıtlamasının Doğru Hesaplanmaması:
Son yıllarda vergi mevzuatında yapılan değişiklik ile Borçları , Öz kaynaklarından fazla olan işletmelerin faiz gideri ve kur farklarının belli bir kısmının gider yazılmasına müsaade edilmemektedir. Gider yazılmayan bu kısım beyanname üzerinde ayrı bir satırda gösterilmek üzere Kanunen Kabul Edilmeyen Gider olarak vergi matrahına eklenmekte, yani üzerinden vergi alınmaktadır. İşletmelerin mali borçlanmalarının fazla olması ve öz kaynaklarındaki yetersizlikler, dövizli borçlarındaki kur farkı giderleri ile finansman giderlerinin yüksek olmasına sebebiyet vermektedir.
Bu durumda, siz bu giderlerin tamamını yazamadığınız gibi, vergi matrahına ilave edip üzerinde vergi ödemek zorunda kalmaktasınız. Yani işletme, bir yandan mali borçların faiz ve kur farkı yükü altında eziliyor iken diğer yandan bunların vergisi ile de karşı karşıya kalabilmektedir.
Hal böyle olunca bir çok firma finans gider kısıtlaması rakamını eksik hesaplamaktadır. Oysa ki Maliye Bakanlığı finans gider kısıtlaması için beyanname üzerinde ayrı bir satır açmıştır. O ayrı satırın açılmasının sebebi bu rakamın yapay zeka tarafından doğru hesaplanmasına imkan sağlamaktır. Açıklanan nedenlerle finans gider kısıtlaması rakamının yanlış hesaplanması da şu an bir inceleme gerekçesi olarak görünmektedir.
5-Nakdi Sermaye İndirimin Doğru Hesaplanması:
Mali idare, 2015 yılında çıkarmış olduğu tebliğ ile Nakdi sermaye artışlarını her sene belirlenen bir oranda yapılan hesaplama sonucu bulunan tutarın duruma göre %50’si, %75’i veyahut %100’nün vergi matrahından indirilerek vergi avantajı sağlanmasına imkan sağlamıştır. Bir çok işletmenin bu düzenlemeden yersiz veyahut yanlış yararlandığını gören Maliye Bakanlığı incelemelerde öncelikle dikkat ettiği bir husus haline getirmiştir.
Nakdi sermaye indirimi, sadece nakit olarak yapılan sermaye artışları ile yararlanılması mümkün iken fonlardan veyahut ortaklara borçların sermayeye ilavesi sonucu yapılacak olan sermaye artışlarında nakdi sermaye indiriminden yararlanılması mümkün değildir. Keza nakdi sermaye indiriminden daha önce süresiz yararlanılabiliyor iken iki yıl önce yapılan düzenleme ile nakdi sermaye indiriminden istifade etme süresi beş yıl ile sınırlandırılmıştır.
Doğru uygulandığından bir çok vergi avantajı sağlayan nakdi sermaye indiriminin, yanlış uygulanması halinde ise açık bir vergi inceleme riski barındırdığını pekala söyleyebiliriz.
6-İndirimli Kurumlar Vergisi Uygulaması:
Yatırım Teşvik Belgesi kapsamında yapılan yatırımların, belgede belirlenen yatırıma katkı oranı çerçevesinde hesaplanan tutarın, ki bu tutara yatırıma katkı tutarı denmektedir. Bu tutar kadar devlet işletmeden vergi almamayı taahhüt etmektedir. Yatırımın tamamlanıp belgenin kapatılmış olması, kapanmış belgedeki yatırıma katkı tutarının doğru endekslenip endekslenmediği? Kapalı belgedeki yatırıma katkı tutarının, yatırıma konu kazanç dışındaki kazançlara uygulanıp uygulanmadığı? Birden fazla yatırım teşvik belgesinin varlığı halinde bunların nasıl uygulanacağı hususları Vergi hukukunun en ince nüansı gerektiren ve en komplike konularıdır.
Yatırım yapan işletmelerin yatırım döneminde ciddi vergiler ödememeleri açısından fevkalade önemli olan İndirimli kurumlar vergisi uygulaması, yanlış uygulanması halinde ise Maliye Bakanlığının öncelikle incelediği konular arasında yer almaktadır.
Maliye Bakanlığı yukarıda saydığımız hususlar dışında mevzuata aykırılık teşkil eden bir çok hususta vergi incelemesi yapmakla birlikte , risk faktörü olarak gördüğü yukarıdaki konuları, öncelikli olarak incelemekte ve incelemelerde öncelikli olarak dikkate almaktadır.
Faydalı olması dileğiyle…