Malum olduğu üzere modern vergi sistemleri; defter, belge ve kayıt düzenine yönelik getirilen bir takım kural ve kaideler üstüne inşa edilmiştir. Bu defter, belge ve kayıt düzeni; mükellefin ciro ve işlem büyüklüğüne bağlı olarak dijital ortamda veyahut kağıt ortamında oluşturulmaktadır. Ancak, ister dijital ortamda, isterse de kağıt ortamında tutulsun, düzenlenen belgenin mali yönden sıhhati, yani belgenin gerçekliği, büyük bir önem arz etmektedir. Gerçek bir işleme dayanmayan, fiili bir mal veyahut hizmet hareketine eşlik etmeyen belgeler vergi hukukumuzda sahte belge olarak tanımlanmıştır.
Bizim vergi sistemimiz de, çerçevesi önceden belirlenmiş olan bir defter, belge ve kayıt düzeni üzerine inşa edilmiştir. Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi gibi “gelir üzerinden alınan vergilerde”, gider kalemlerinin dayandığı belgeler, doğrudan ödenecek olan verginin miktarını etkilediği için, işletmelerde kullanılan fatura ve benzeri belgelerin gider unsuru olarak kullanılması halinde bunların gerçek bir mal veyahut hizmet alımına dayanması, diğer bir ifade ile sahte veyahut muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge olmaması büyük önem arz etmektedir. Aksi, taktirde sahte belgelerle giderlerin şişirilmesi, net karın azaltılması ve böylece sahte veyahut muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge nedeniyle ödenecek verginin ziyaa uğratılmasından bahsetmek gerekmektedir.
Defter, kayıt ve belgelerin mevzuat çerçevesinde belirlenen nizama uygun tutulması Katma Değer Vergisi açısından daha da büyük önem arz etmektedir. Zira , vergi daireleri tarafından yapılan nakden ve mahsuben KDV iadeleri, tecil-terkin uygulamaları, tamamen sağlıklı bir belge düzeninin varlığı halinde mümkün olacaktır.
Yukarıda bahsedilen belgelerin gerçeği ifade etmemesi, diğer bir değişle sahte veyahut muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge olması halinde, “özel esaslara alınma” eski tabiriyle “Kod” a düşme durumu söz konusu olacaktır ki, bu makalemizde biraz da bu hususa değinmek istedik. Her kesin diline dolanan ve KDV İadelerini sıkıntıya sokan, “özel esaslar uygulaması” (eski adıyla kod” uygulaması) maalesef çok da iyi bir şekilde bilinmemekle birlikte, mükellefin başını yeterince sıkıntıya sokabilmektedir.
İlk olarak İstanbul Defterdarlığı tarafından gayri resmi bir şekilde hayata geçirilen Kod uygulamaları, günümüzde “Özel Esaslar” adı altında farklı ve resmi bir formatla tüm Türkiye’deki mali birimler tarafından uygulanmaktadır. “Kod” uygulamalarının esas çıkış amacı; Vergi daireleri tarafından nakden veyahut mahsuben yapılan iade işlemleri ile tecil-terkin işlemlerinde sahte belge düzenleyicisi olan ve bunlardan mal ve hizmet alan mükellefleri bir listeye alarak takip etmek ve bu işlemleri bir standarda bağlama ihtiyacından doğmuştur. Böylece, oluşturulan bu kod listeleri sayesinde sahte belge düzenleyicisi firmalardan alınan belgelerle haksız KDV iadesi alınmasının önüne geçilmeye çalışılıyordu.
Dolayısıyla Katma Değer Vergisi iade talebinde bulunan mükelleflerin en çok duyduğu kavramlardan biri de; mal veyahut hizmet aldıkları firmaların özel esaslara ( mükellefin jargonuyla kod’a) girmiş olmasından dolayı KDV iadelerinin alınamıyor olmasıdır.
u kontrol mekanizmasını sağlamak için Vergi daireleri, Katma Değer Vergisi Kanunu kapsamında KDV iadesi talep eden mükelleflerin, ibraz ettikleri indirim ve yüklenim listelerinde yer alan mükellefleri risk analizine tabi tutmakta, bu çalışma neticesinde; iade talep eden mükellefin iadeye konu mal veya hizmet alım listelerinde sahte veyahut muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği yada kullandığı inceleme raporu ile tespit edilen ya da hakkında olumsuz tespitler bulunan mükelleflere rastlanması halinde, bu hususta eksiklik yazısı yoluyla izahat istenmektedir.
Özel Esaslar Uygulamasının (Eski versiyonuyla Kod uygulamasının), Vergi dairelerinin KDV İade süreçlerini takip ve sonuçlandırmalarında rehberlik etmesi, haksız KDV iadelerinin önlenmesi, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen ve kullanan firmaların takibi, KDV ide raporu tanzim eden Yeminli Mali Müşavirlere yol gösterici olması, vergi dairelerinin iade işlemlerinde Türkiye genelinde uygulama birliğinin sağlanması gibi faydalarının olduğunu söylemek mümkündür.
Ancak ne var ki; yargı mercileri, bahsettiğimiz bu özel esaslar uygulamasını bir “Kod” uygulaması olarak görmeye devam etmekte ve bu konuyu farklı bir yaklaşım ile değerlendirerek; yasaya aykırı bir uygulama olduğu görüşünü savunmaktadır. Yargının konuya bakış açısı özetle aşağıdaki gibidir.
“Kod uygulamasının”,Anayasa’nın çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen maddelerine aykırı olduğu, keza Anayasanın 73. Maddesinde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağının belirtildiği, bu nedenle mükellefleri kod’a almak için de yasal düzenlemenin olması gerektiği, oysa ki, kod uygulaması için vergi kanunlarında herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, mükelleflerin “Kod uygulaması” ile bu şekilde kategorize edilmelerinin yasa ve Anayasaya aykırı olduğu belirtilerek idarenin özel esaslara alma (kod’a alma) işlemleri iptal edilmektedir.
Konuyla bağlantılı şu hususu da önemle belirtmek gerekir ki, mükelleflerin mal ve hizmet aldıkları firmaların sahte belge düzenleyicisi olmaları gerekçesi ile özel esaslara alınmaları ( eski tabiri ile kod’a alınmaları) neticesinde, vergi daireleri, özel esaslara alınmış olan bu mükelleflerden fatura girişleri olan mükelleflere uyarı yazıları gitmektedir.
Bu uyarı yazılarında; sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen mükelleflerden alınan mal ve hizmete ilişkin faturadaki KDV’nin kayıtlardan çıkartılmasını veyahut bu mal ve hizmet alışlarının gerçek bir işleme dayandığının ispat edilmesi gerektiği belirtilmektedir.